EŞLERİN GİDERLERE KATILMA YÜKÜMLÜLÜĞÜ ve EKONOMİK ŞİDDET

EŞLERİN GİDERLERE KATILMA YÜKÜMLÜLÜĞÜ ve EKONOMİK ŞİDDET

Türk Medeni Kanununa göre evlilik birliğini eşler beraberce yönetirler ve eşler birliğin giderlerine güçleri oranında emek ve malvarlıkları ile katılırlar. Kanun hükmünden anlaşıldığı üzere evlilik birliğinin yönetimi ve giderlerine katılma yükümlülüğü, ayrım gözetmeksizin, kadın ve erkek eşe, eşit sorumluluk yüklemiştir. Dolayısıyla ayrım gözetilmeksizin eşler eşit söz hakkına sahiptirler.

Kanun hükmünde yer alan ” Güçleri oranında emek ve mal varlıkları ile katılırlar.” ifadesinden anlaşılması gereken şudur: Giderlere yalnızca parasal katkı değil; emek ile katkı da birliğin görev ve sorumlulukları arasında yer almaktadır.

Bir eşin dışarıda çalışarak parasal olarak giderlere katılması ile diğer eşin evdeki ev işlerini, çocukların bakımını ve de ailenin yaşam kalitesini artıracak aile ortamının düzenini üstlenmesi, hukuk karşısında eşit kıymet görmektedir. Dolayısıyla eve maddi ( parasal) katkıda bulunan eş diğer eşten üstün ya da daha fazla söz sahibi değildir.

Sağlıklı bir evlilikte dışarıda yapılan iş ile evin içerisinde yapılan iş birbirini tamamlamakta ve evlilik birliğinin dengede olmasını sağlamaktadır. Birinin dengesinin bozulması diğerinin de dengesinin bozulması anlamına gelmektedir. Tabi eşlerin güçleri oranında diğerine yardımcı olması ve katkıda bulunması elzemdir. Yani parasal katkı sağlayan eşin, yine ev içerisinde yapılan işe de destek olması gibi…

Son paragrafta değindiğimiz üzere dengenin bozulması, ekonomik şiddetin kapısını aralamaktadır. Peki nasıl?

Eşin diğer eşe ekonomik şiddeti:

Evlilik, yalnızca duygusal bağ kurmanın ötesinde hayatın her alanında bir kader birliğinin kurulmasıdır. Sağlıklı bir evlilikte maddi katkı, eşlerin birbirine sunduğu bir destektir. Ancak bazen taraflardan biri, bu sorumluluğu diğer eşi kontrol etmek veya kısıtlamak için kullanmaya başladığında, evliliğin rotası ekonomik şiddete doğru kayar.

Ekonomik şiddet, fiziksel şiddet kadar iz bırakmasa da diğer eşte ruhsal ve sosyal açıdan derin yaralar bırakır. Maddi şiddet, kişinin özgüvenini sarsarak onu bağımlı hale getirmeyi hedefler. Unutulmamalıdır ki, ekonomik şiddet modern hukuk sistemimizde bir boşanma sebebi olduğu gibi, aynı zamanda bir hak ihlalidir. Eşlerin birbirine karşı dürüst ve şeffaf olma yükümlülüğü, paranın bir “ceza” veya “ödül” mekanizmasına dönüşmesini reddeder. Çünkü aile içerisindeki huzur, bütçenin denetlenmesiyle değil; karşı tarafın ihtiyaç ve isteklerine saygı duymakla sağlanır.

Ekonomik şiddet türleri:

Diğer toplumlarda olduğu gibi kendi toplumumuzda da ekonomik şiddet türleri çok çeşitli olmakla birlikte tahdidi (sayılmış, sınırlı) değildir. Ancak bazı davranışlar en belirgin özellikleri göstermektedir. Örneğin;

  • Bir eşin, diğer eşin kişisel ihtiyaçlarını karşılamaması veya karşılamasını engellemesi;
  • Diğer eşin harcamalarının aşırı denetimi veya maaşına el koyması;
  • Diğer eşin çalışmasının engellenmesi veya zorla çalıştırılması;
  • Ortak mallar üzerinde tek taraflı tasarrufta bulunulması vs…

Ekonomik Şiddet Karşısında Hukuki Güvence:

Ekonomik şiddet, aile içindeki “güç dengesizliğinin” bir sonucudur ve mağdur eşin hayatını idame ettirme iradesine ket vurur. Ancak Türk hukuku, bu baskı mekanizmasına karşı sessiz kalmamıştır. Yargıtay uygulamalarına göre; eşini ekonomik olarak mahrum bırakmak, parasal gücü bir tehdit unsuru olarak kullanmak veya evin geçimi için gerekli harcamalardan kaçınmak “tam kusur” sayılan birer boşanma sebebidir. Mağdur eş, bu durumda sadece boşanma davası açmakla kalmayıp, uğradığı maddi ve manevi zararların tazminini de talep edebilir. Ayrıca, 6284 sayılı Kanun kapsamında, ekonomik şiddet uygulayan eşe karşı uzaklaştırma ve benzeri koruyucu tedbir kararlarının alınması da mümkündür.

Sonuç olarak evlilik, taraflardan birinin diğerini maddi imkanlarla terbiye ettiği bir hiyerarşi alanı değil; emeğin ve kazancın ortak bir gelecek için harmanlandığı bir güven zeminidir. Paranın bir baskı aracı olarak kullanılması, evliliğin temelindeki “sadakat ve dayanışma” yükümlülüğünü zedeler. Gerçek bir aile birliği, eşlerin birbirinin ekonomik bağımsızlığına veya ev içindeki emeğine saygı duyduğu, bütçenin baskı değil huzur getirdiği bir paylaşımla hayat bulur. Unutulmamalıdır ki; ekonomik özgürlüğü kısıtlanmış bir eşin varlığı, o evliliğin de özgürlüğünü ve mutluluğunu elinden alır.

Stj. Av. Melisa YAĞIZ

Phone icon
Telefon
İletişim
WhatsApp icon
WhatsApp