HEKİMİN SIR SAKLAMA ve KAYIT TUTMA YÜKÜMLÜLÜĞÜ
KAYIT TUTMA YÜKÜMLÜLÜĞÜ
Kayıt tutma yükümlülüğü, iyi tıbbi uygulamaların gereklilikleridir. Hastaların tıbbi geçmişinden, tanı ve tedavide faydalı olabilecek bireysel özelliklerinden, aile bireylerinin genetik araştırmalar için bilgilerinden ve hastanedeki aile üyelerinin sağlığından en başından itibaren doktorlar kayda geçirmelidir. Bulaşıcı hastalık söz konusu olduğunda, durumunuzla ilgili bilgiler, teşhis ve tedavi seçimi ve yapılan işlemler ayrıntılı olarak kaydedilmelidir.
Tıpta kayıt tutma, tanı ve tedaviyi organize etmeye, sürdürmeye ve sağlamaya yardımcı olduğu için önemlidir ve aynı hastalığın tekrarlaması veya başka hastalıkların gelişimi için önemli bir referans noktasıdır. Kayıt tutmak da doktorun sorumluluğundadır ve bu sorumluluğun ihlali ihmale yol açar. İleride çıkabilecek ihtilafların çözümüne yardımcı olacak delil olması kaydın hukuki önemini göstermektedir.
Doktor-hasta ilişkisinde ne kaydedilmeli sorusunun cevabı belki de “her şeyi yaz” dır. Hastalığı teşhis etmek ve hastanın özelliklerine göre tedavi yöntemini belirlemek için öncelikle kişinin sağlığı hakkında bilgi toplamak gerekir. Tıbbi geçmiş, bu bilgilerle teşhis ve tedavinin her aşamasında toplanır. Gerekirse, ayrıntılı olarak kaydedilmelidir. Hastanın tıbbi geçmişi hakkında bilgi kendisinden veya üçüncü bir kişiden (önceki doktor, tedavi gördüğü hastane, tıbbi analiz merkezi veya röntgen vb.) alınabilir, hasta hakkında bilgi almadan önce hastanın rızası alınmalıdır.
Matbu formlar bazen hastanın tıbbi geçmişiyle ilgili bilgileri kaydetmek için kullanılır. Bu formlar hastaların kendileri tarafından doldurulabileceği gibi, hasta ile görüşme sırasında bir sağlık uzmanı tarafından da doldurulabilir. Hasta formu doldurursa, doktor tıbbi geçmişini hasta ile görüşmeli ve eksik bilgileri doldurmalıdır. Çünkü bir kişi geçmiş hastalıklarla ilgili bilgileri her zaman doğru bir şekilde hatırlayamaz. Yalnızca bir bilgi alışverişi modu olarak kullanılabilir. Ayrıca hastalar tıbbi geçmişleri hakkında doğru bilgi vermekle yükümlüdür.
Hekimin kayıt tutma sorumluluğu hastanın tıbbi geçmişi ile sınırlı olmayıp, tedavi süreci boyuncadır. Gelecekteki anlaşmazlıkları çözerken, doktorlar ve hastalar için doğru ve düzenli tıbbi kayıtlar eşit derecede önemlidir.
Tedavi süresince ve tedavi süreci tamamlandıktan sonra duruma ve yasal gerekliliklere göre tıbbi kayıtlar tutulmalıdır. Çünkü bu kayıtlar yıllar sonra hala tıbbi ve hukuki amaçlarla kullanılabilir. Aslında tedavi edilen hastalık birkaç yıl sonra tekrarlayabilir veya başka bir hastalık ortaya çıkabilir. Bu durumda eski kayıtlar yeni hastalıkların teşhis ve tedavisine yardımcı olacaktır. Bu kayıtlar sadece tıbbi amaçlar için değil, aynı zamanda yasal amaçlar için de kullanılabilir. Bazı durumlarda, tıbbi uygulamaların sonuçlarının daha sonra ortaya çıkacağı iyi bilinmektedir.
Mevzuatımızda kayıt saklama şartlarına ilişkin çeşitli hükümler bulunmaktadır. Özel Hastaneler Yönetmeliği’nin 49. maddesi, özel kliniklerde tutulan hasta dosyalarının 20 yıl süreyle saklanmasını öngörmektedir. Ağız ve Diş Sağlığı Hizmeti Sunulan Özel Sağlık Kuruluşları Hakkındaki Yönetmelik’in 28. maddesinde ise bu süre iki yıldır.
Bildiğiniz gibi hastalar ve doktorlar arasında bir vekalet ilişkisi vardır. Vekalet ilişkisinde, vekil (doktor), müvekkil (hasta) adına iş yürütür. Bu durumda doktorun ana faaliyeti teşhis ve tedavi olmakla birlikte, eşlik eden faaliyetlerden biri de tıbbi kayıtları kaydetmektir. Taraflar arasındaki ilişkinin hukuki niteliği nedeniyle, bu kayıtların esasen hastaya ait olduğu ve doktor tarafından bir vekil vasıtasıyla tutulduğu sonucuna varılabilir. Bu nedenle hasta hakkında saklanan tüm tıbbi kayıt ve belgeler, görüntüleme sonuçları ve diğer belgelerin mülkiyeti hastaya ait olup, gerektiğinde veya istenmesi halinde doktorda nüshası bulunmaktadır ve istendiğinde hastalara verilmelidir.
SIR SAKLAMA YÜKÜMLÜLÜĞÜ
Tıbbi girişimler söz konusu olduğunda, bilgi verme yükümlülüğünün yanı sıra gizlilik yükümlülüğü de bulunmaktadır. Borçlar Kanunu, vekilin gizlilik yükümlülüklerini açıkça düzenlemese de karşılıklı güven ve borca bağlılık nedeniyle vekil, hükmün icrasında öğrendiği müvekkilinin sırlarını saklamakla yükümlüdür. Borçlar Kanunu’nda gizlilik yükümlülüğü bulunmamakla birlikte, bu Yönetmelikte gizlilik yükümlülüğünden bahseden bazı yasal hükümler bulunmaktadır. Yapılacak ihlal, Anayasa’nın 17. ve 20. maddeleri ile Medeni Kanun’un 24. maddelerinin ihlali anlamına gelir.
Hekimlerin sır saklama yükümlülüğü Tıbbi Deontoloji Nizamnamesinin 4. maddesi, doktorların gizlilik yükümlülüklerini düzenlemiştir: “Doktorlar ve diş hekimleri, meslekleri ve sanatlarıyla elde ettikleri sırları, kanunen zorunlu olmadıkça açıklayamazlar”. Hasta Hakları Bildirgesi’nin 23. maddesi de hasta bilgilerinin gizli tutulması gerektiğini belirtmektedir. Gizlilik ayrıca tıbbi müdahaleler sırasında hastaların gizliliğinin korunmasını da gerektirir. Bu aynı zamanda, gizlilik yükümlülüğü kapsamına giren tıbbi süreçte, hastaların anlaşmalı doktor dışında herhangi biri tarafından tanınmasını engelleyecek tedbirlerin alınması anlamına da gelmektedir. Bu durum, “Hasta Hakları Bildirgesinin “İlkeler” 5. maddesinde de yer almaktadır: “Yasa ve tıbbın izin vermediği sürece, hastanın özel ve aile hayatının gizliliği ihlal edilemez.”
Gizlilik yükümlülükleri açısından sır, bir hastanın gizli kalmasında menfaati olan her şeydir. Hiç şüphe yok ki, öncelikle bireysel vakaların özelliklerini ve hastanın durumunu göz önünde bulundurulmalıdır. Hastaya faydası önemlidir; neyin sır olup neyin sır olmadığına karar verirken, ortalama hasta tipinden ziyade somut hastayı temel almalıdır.
Sır Saklamanın İstisnaları
Sır saklama yükümlülüklerinde iki nedenden dolayı istisnalar olabilir. Birincisi
hastanın rızasıdır. Diğer bir sebep ise yasal zorunluluklardır. Bu özel durumlarda, doktorların gizli bilgileri ifşa etmesi yasa dışı değildir.
KONUYA İLİŞKİN EMSAL YARGITAY KARARI
11. Hukuk Dairesi 2019/1667 E. , 2019/8208 K.
“İçtihat Metni”
MAHKEMESİ: TİCARET MAHKEMESİ
TÜRK MİLLETİ ADINA
Taraflar arasında görülen davada İstanbul Anadolu 4. Asliye Ticaret Mahkemesince verilen 16/10/2018 tarih ve 2016/793-2018/978 sayılı kararın Yargıtayca incelenmesinin davacılar vekili tarafından istenildiği ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi … tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Davacılar vekili; müvekkillerinden …’un diğer müvekkillerinin müşterek çocuğu olduğunu, davalıların ayrı ayrı kadın doğum uzmanı Dr. …’nin mesleki sorumluluğunu Tıbbi Kötü Uygulamaya İlişkin Zorunlu Mali Sorumluluk Sigorta Poliçesi kapsamında sigortaladıklarını, tarifede belirtilen poliçe başına 450.000 TL’lik teminat limiti dahilinde maddi, manevi zarardan doğan sorumluluğu üstlendiklerini, davalıların sorumluluğunun geriye dönük 10 yılı kapsadığını, dava tarihi itibarıyla poliçelerin geçerli olduğunu, müvekkili …’un hamileliği boyunca davalıların sigortalısı doktor tarafından takip edildiğini, doktorun bilgilendirmemesi, aydınlatılmış rıza almaması, teşhiste kusurlu davranması, ileri testleri önermemesi, ultrason kullanımında ihmali, ultrason bulgularını değerlendirememesi, konsültasyon istememesi ve amniyosentez yapmaması nedeniyle tıbbi uygulamalarda kusurlu olup müvekkili …’nın down sendromlu olduğunu hamilelik sürecinde teşhis edemediğini ve müvekkili …’nın down sendromlu olarak doğduğunu, down sendromunun hayat boyu süren bir iş göremezlik sebebi olup bakım da gerektirdiğini bu nedenle müvekkili …’nın maddi zararının oluştuğunu ve yine bu elem ve acı sebebiyle tüm müvekkillerinin manevi zararın da oluştuğunu, davalıların sigortalısının tıbbi uygulamalardaki kusuru nedeniyle oluşan bu zararlardan davalıların sigorta poliçeleri kapsamında sorumlu olduğunu ileri sürerek, müvekkili … için 10.000 TL bakıcı ücreti ve iş görmezlik tazminatı, 60.000 TL manevi tazminat; müvekkili … için 30.000 TL manevi tazminat; müvekkili … için 30.000 TL manevi tazminat olmak üzere toplam 130.000 TL tazminatın dava tarihinden itibaren avans faiziyle birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsilini talep etmiştir.
Davalı … vekil, müvekkili nezdinde sigortalı doktor …’ye hamileliğin ilerleyen safhalarında başvuran davacıların, başka bir doktorun istemiyle yaptırdıkları ikili down sendromu tarama testini de beraberlerinde getirdiklerini, bu testi sigortalı doktorun yapmadığını ancak tıbbi usullere uygun olarak değerlendirdiğini ve down sendromu riskinin oldukça düşük olduğunun görüldüğünü, her hastada çok düşük dahi olsa down sendromu riskinin bulunduğunu, gebeliğin 18. haftasında üçlü down sendromu tarama testinin ise sigortalı doktorun yönlendirmesiyle yapıldığını ve anormal bir bulguya rastlanmadığını, ikili ve üçlü testlerde yüksek risk taşımayan davacının sadece yüksek risk altında olan hastalara önerilen amniyosentez testine yönlendirilmemesinin normal olduğunu, sigortalının daha sonraki aşamalarda tespit ettiği gelişim geriliği için daha kapsamlı tetkikler önerdiğini, buna rağmen davacıların bu tetkikleri yerine getirmediklerini, ayrıca hamileliğin sadece sigortalı doktor nezdinde takip edilmediğini, nitekim doğumun da başka bir doktor nezaretinde gerçekleştirildiğini, gebeliği takip ettiği kısım yönünden sigortalı …’nin tıbbi uygulamalarında kusurunun bulunmadığını, tüm bunların yanında davacıların sigortalı doktora yasal gebeliğin sonlandırılması süresinden sonra başvurduklarını, anılan aşamalarda down sendromu teşhisi konulsaydı dahi ciddi yaşamsal bir hastalık bulunup da buna istinaden doktor onayı olmaksızın gebeliğin sonlandırılamayacağını, talep edilen tazminatın fahiş olduğunu savunarak davanın reddini istemiştir.
Davalı …Ş. vekili, sorumluluğu iddia olunan doktor …’nin müvekkili şirket nezdinde sorumluluk sigortasının bulunmadığını savunarak davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, tüm dosya kapsamı ve alınan bilirkişi raporlarına göre, aydınlatma yükümlülüğünün yerine getirildiğinin ispatı sağlık kuruluşu veya hekime ait olmakla birlikte, hekimin tıbbi belgeleri saklama yükümlülüğünün bulunmadığı, kayıtları tutma yükümlülüğünün başta Hasta Hakları Yönetmeliği, arşiv mevzuatı ve tıp hukuku mevzuatı uyarınca sağlık kurum ve kuruluşlarının hukuki sorumluluğunda bulunduğu, hastanın sağlık kişisel verilerinin hekimler tarafından saklanmasında hukuksal bir zorunluluk bulunmadığı, söz konusu verilerin mülkiyetinin sağlık kurumuna ait olduğu, bu nedenlerle; davacı …’un gebeliği sürecinde, davalı sigortalısı doktor Dr. …’nin görev yaptığı sağlık kuruluşundan başka bir hekim ya da sağlık kuruluşundan sağlık hizmeti alıp almadığı hususundaki belirsizlik bulunduğu, davacı hasta ile sözleşme ilişkisine giren bilgi ve belgelere vakıf olan ilgili hastanede saklanması gereken hasta dosyasına ulaşılamaması ve tarafların iddiaları doğrultusunda toplanan sınırlı sayıdaki tıbbi kayıtların hastanın gebelik sürecine ilişkin bilgi ve belgeleri içermemesi nedeni ile hekimin tıbbi gerekleri yerine getirip getirmediği hususunda bir değerlendirme yapılmasını mümkün kılmadığı gibi, hekim tarafından aydınlatma yükümlülüğünün yerine getirilip getirilmediği hususunda da kanaate varılamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Kararı, davacılar vekili temyiz etmiştir.
Dava tıbbi kötü uygulamaya ilişkin zorunlu mali sorumluluk sigorta poliçesine dayalı alacak istemine ilişkin olup, mahkemece yazılı şekilde davanın reddine karar verilmiştir.
Mahkemece, saklanması gerekli olan hasta dosyasına ulaşılamadığından tarafların iddia ve savunmaları doğrultusunda bir inceleme ve değerlendirme yapılamadığı, her ne kadar iddia olunan yükümlülüklerin yerine getirildiğinin ispat külfeti ihbar olunan sigortalı üzerinde ise de, bu kayıtları tutma ve saklama yükümlülüğünün sigortalı doktorda olmayıp davacı ile sözleşme ilişkisi içinde olan sağlık kurum veya kuruluşunda olduğu, mevcut dosya muhteviyatı itibariyle davacıların davalarını ispatlayamadıkları gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Dosya üzerinde yapılan incelemede, davacı …’un hamilelik sürecinde gittiğini iddia ettiği Özel İrem Tıp Merkezindeki hasta dosyasının temini için yazılan müzekkereye İzmir İl Sağlık Müdürlüğünün 15.12.2016 tarih, 81398278-434.99 sayılı yazısıyla, dava dışı Özel İrem Tıp Merkezi’nin dava dışı şirkete devredildiği, mevcut isminin Özel Mavi Deniz Tıp Merkezi olduğu, buradan hasta dosyasının celbi için yazı yazıldığının bildirildiği ve anılan sağlık kuruluşunun ise nihai olarak davacı …’a ait herhangi bir kaydın bulunamadığını belirtmiş olduğu, yine mahkemece davacı …’un başka yerde de tedavi gördüğü, hamileliğin başından sonuna kadar takibinin ihbar olunan sigortalı doktorun gözetiminde gerçekleşmediği iddiasına yönelik olarak Sosyal Güvenlik Kurumu’na yazılan müzekkereye, davacının 02.09.2010 ila 02.09.2011 tarihleri arasında Medula isimli sistemde kaydının bulunmadığı yönünde cevap verilmiş olduğu anlaşılmıştır.
Hal böyle olmakla birlikte, davalı … vekili, 12.07.2017 tarihli beyanının ekinde ihbar olunan sigortalı … tarafından İzmir İl Sağlık Müdürlüğü’nün 12.02.2015 tarih 81398278/150-99 sayılı yazısı ile temin edilmiş olan Özel İrem Tıp Merkezine ait protokol defterini sunmuş; davacı vekili ise 05.07.2017 tarihli beyanında mahkemece yazılan müzekkerelere olumsuz yanıt gelmesi üzerine bizzat müvekkili …’un İzmir İl Sağlık Müdürlüğüne başvurduğunu ve kendisine 14.04.2011, 14.06.2011 ve 15.07.2011 tarihlerinde protokol defterinde kaydının mevcut olduğunun bildirildiğini belirtmiştir.
Şu halde mahkemece, davacının hamilelik sürecinin takibinde sigortalı doktora muayene olmak için gittiğini iddia ettiği Özel İrem Tıp Merkezi’nin kapanmış olması nedeniyle, hasta evraklarının akıbeti tarafların yukarıda belirtilen beyanları da gözetilerek, şüpheye mahal bırakmayacak şekilde İl Sağlık Müdürlüğü nezdinde araştırılarak, davacı …’a ait tüm tedavi evraklarının sunulması sonrasında yeniden bir bilirkişi incelemesi yaptırılarak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, eksik incelemeye dayalı olarak yazılı şekilde davanın ispatlanamadığından reddine karar verilmesi doğru olmamış ve bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davacılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulüyle kararın anılan taraf yararına BOZULMASINA, ödediği peşin temyiz harcının istekleri halinde temyiz eden davacılara iadesine, 16/12/2019 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
1-) Tıbbi Müdahalenin Hukuka Uygunluğu Konulu Yazımız İçin Tıklayınız >>> https://hazarhukuk.com.tr///tibbi-mudahalenin-hukuka-uygunluk-kosullari/
2-) Hekimin Hukuki Sorumluluğu Konulu Yazımız İçin Tıklayınız >>> https://hazarhukuk.com.tr///hekimin-hukuki-sorumlulugu-malpraktis/
Avukat Adem AYDIN